30 Aralık 2011 Cuma

PAZILI EKMEK PİDESİ

Annemlerde bir akşam daha ve annemin güzel tariflerinden bir tane daha.Yakında bloğumun ismini mutfakta bir mimar ve annesi diye değiştirmem gerekebilir.Basit ve lezzetli bir tarif pazıları ayıklayıp yıkamanın haricinde :) Pazının ve pazı ile yapılan börek, pide gibi hamur işlerinin ıspanağa göre her zaman kat kat daha lezzetli olduğunu düşünüyorum.Pazıyı sevenlere...


Malzemeler:

İç malzemeler:
  • 1 kg pazı
  • 1 büyük kuru soğan
  • Yarım çay bardağı sıvı yağ
  • 1 yemek kaşığı kuru nane
  • 1 yemek kaşığı kekik
  • 1 tatlı kaşığı pul biber
  • Tuz
Hamuru için:
  • 5 ekmek hamuru
Üzeri için:
  • Beyaz peynir
  • 1 adet yumurta sarısı
  • Sıvı yağ
  • Çörekotu
Yapılışı: Öncelikle içimizi hazırlayalım.Bunun için pazıları 1 parmak eninde doğrayalım, soğanları ince ince kıyalım.Daha sonra diğer iç malzemelerini de bunlara ekleyip iyice ovalayalım.Soğanlarımız iyice ölene kadar elimizle ovalayarak karışımı bütünleştirelim.İçimizi bu şekilde çiğ halde hazırlayıp bir kenara bırakalım.5 ekmek hamurunu birleştirip eşit 6 parçaya bölelim.Daha sonra her bir parçanın önünü arkasını yağlayarak iyice elimizle açalım ve dikdörtgen hale getirelim.Daha sonra hamurun ortasına uzun bir şekilde içimizi yayalım ve kenarlarını üzerine doğru hafifçe kapatalım.Bütün parçaları bu şekilde hazırlayalım.Büyük tepsiye bunlardan 3 adet sığmaktadır.Böylece 2 seferde pidelerinizin tümünü pişirebilirsiniz.Hazırladığımız pidelerimizi tepside hazırladıktan sonra açıkta kalan pazılı kısmın üzerini ufalanmış beyaz peynir ile kaplayalım.Hamurun üzerine de yumurta sarısı ile biraz sıvı yağı karıştırıp sürelim ve çörekotu serpelim.Hazırladığımız pidelerimizi 200 derecelik fırında hamurumuz kabarıp iyice kızarana kadar pişirelim afiyet olsun...

HAVUÇLU TOP KEKLER

Edirne'ye yolculuk var, Edirne yolcusu kalmasınnn....
Birkaç gündür Edirne'deydik, orada üniversite okuyan kardeşimin yanındaydık.Hem ziyaret hem de biraz Edirne turu yapıp geldik.Havuçlu top kekleri de yola çıkarken oraya götürmek için yapmıştım.Bu tarifi küçük boy kek kalıbım için kullanıyordum ama yeni aldığım minik silikon kek kalıplarımı denemek istediğimden bir de bu minik kalıplarda denedim güzel de oldu.Büyük kek kalıbı kullananlar malzemeleri 2 ölçü kullanabilirler.Benim küçük kalıplarıma yetti arttı bile.


Klasik bir kek tarifinden farkı yoğurt yerine aynı ölçüde havuç rendesi kullanmam.E bir de işin içine tatlı olan havuç girdiği için şeker miktarımızı da azaltıyoruz.Havuç ve tarçın ikilisini sevenlere :)


Malzemeler:
  • 3 yumurta
  • 1 su bardağı şeker
  • 1 su bardağı rendelenmiş havuç
  • 1,5 su bardağı un
  • Yarım su bardağı sıvı yağ
  • 1 adet kabartma tozu
  • 1 adet vanilya
  • 1 yemek kaşığı tarçın
Yapılışı: Yumurta ve şekerlerimizi karışım biraz beyazlaşana kadar iyice çırpalım.Arkasından sıvı yağımızı, unumuzu ve unumuzun üzerine kabartma tozu ile vanilyamızı ekleyerek karışımı tekrar çırpalım.En son rendelenmiş havucumuzu ve tarçınımızı ekleyerek bu sefer kaşık yardımı ile karışımı bir güzel karıştıralım ve kalıplarımıza dökerek 180 derecede içi çekene kadar pişirelim.(İçinin piştiğini nasıl anlarız: Kekiniz iyice kabarmış ve rengini almış olsa bile içini kontrol etmeden kekinizin tam piştiğinden emin olamazsınız.Bunun için kuru metal bir bıçağınızın ucunu kekin hafifçe içine doğru batırın, eğer bıçağı çıkardığınızda üzerine fazla bir şey bulaşmamışsa kekiniz içini iyice çekerek pişmiş demektir) Afiyet olsun...

27 Aralık 2011 Salı

RENKLİ BİBERLİ YUMURTA

Yumurtayı değişik şekillerde pişirmeyi seviyorum.Sade de pişirmenin yanı sıra yağda yumurta yapacağım zaman genellikle bir şeyler karıştırırım içine.Bu bazen peynir bazen biber bazen de yeşil soğan olur.Kısacası yakıştırdığım her şekilde pişiririm yumurtayı.


Kahvaltıda olmazsa olmazım mutlaka sıcak bir şeyler yemek olunca bu pazar kahvaltısında renkli biberlerle yağda yumurta yaptım.Kahvaltıda sıcak bir şeyler yemediğimde kahvaltı keyfi yapmışım gibi hissetmiyorum :) Değişiklik sevenlere...


Malzemeler:
  • 4 adet yumurta
  • 1 adet küçük kırmızı dolmalık biber
  • 1 adet küçük sarı dolmalık biber
  • 1 adet kabartma tozu
  • 2 yemek kaşığı yağ
  • Dereotu
  • Tuz
Yapılışı: Renkli biberleri ince uzun doğradım ve yağda tavada biraz kavurdum.4 yumurtaya tuz ve 1 adet kabartma tozu ekleyerek iyice çırptım, karışıma ince ince doğradığım az miktarda dereotunu ekledim ve yağda kavurduğum biberlerin üzerine dökerek karıştırmadan pişirdim.Afiyet olsun...

19 Aralık 2011 Pazartesi

Biraz KEK, Biraz HASTANE, Biraz DÜĞÜN, Biraz HASRET GİDERME

Üzgünüm çünkü bir hafta sonunu daha geride bıraktık :( Oldukça yoğun bir hafta sonu oldu bizim için ve çabucak geçti.Öyle çabuk geçti ki dün akşamı ettiğimizde içimden bugün cumartesi miydi ya diyerek anlık bir soru ve hemen arkasından da hayır bugün pazar diye gelen acı bir cevapla en iyisi eve gider gitmez yatmalı diye düşündüm ve öyle de yaptım.

Geçen üç ayın arkasından nihayet Avustralya'dan dönen annemizle hasret giderebildik.Tabi şiş ve mor bir ayakla :) Evet cumartesi gecemizi bir değişiklik yaparak bu sefer Marmara Üniversitesi Hastane'sinin yeni yapılan binasının acil bölümünde geçirdik :) Zaten şu yeni yapılan binanın mimarisini hep merak edip duruyordum kısmet hafta sonu çok çok yakından görmekmiş.


Meşhur kekini yapmaya karar veren eşim mutfakta iş başında !!! Limonlu kek için kollarını sıvamış durumda...Mis gibi kokular gelmeye başlamışken acı bir sesle mutfağa koşturdum ve eşimin yerde ayak bileğini burktuğunu gördüm sonra hemen acile...Şiş ve mor bir ayakla tam 3 saatimizi hastanenin acilinde geçirdik.Her hafta sonu yaptığımız gezilerden biraz farklı bir şekilde tekerlekli sandalye ile acilde bir röntgene bir doktora şeklinde hafta sonu turumuzun cumartesi ayağını tamamlamış olduk :) Çok şükür kırıksız atlattık bu durumu. Ben de fazla merakın başa bela olduğunu bir kez daha fark ederekten hastanenin en azından acil polikliniğini yakından incelemiş bulundum.Oldukça kalabalık bir acildi, bu yoğunluk bilindiğinden olsa gerek acile kocaman bir bekleme salonu yapılmıştı.Ayrıca acile gelenlerin fazlaca beklemek zorunda kalacaklarını da bildiklerinden olsa gerek bekleme salonuna 2 tane de plazma tv ve bankalardaki numaratörlerden konulmuştu.Bir yandan haber izleyip bir yandan da doktor bekledik anlayacağınız...Kekimizi ne zaman mı yedik acil dönüşü..Tarifini vermeyeceğim malum bize pek iyi gelmedi :)

Gelelim annemle hasret gidermeye...Oradaki günlerini anlatırken annem içimden göç mü etsek acaba diye geçirmedim değil doğrusu.Hiç sevmediğim apartman kültürünün orada olmayışı herkesin müstakil evinde toprağa yakın yaşayışı, insanların birbirlerine duyduğu saygı, ,insanlara ve mesleklere verilen kıymet, topluca yaşamın kurallarına sağlanan uyum vs. kim istemezki. Ülkemizde sağolsunlar herkes her şey olduğunu zannediyor, bizim müteahhitlerimiz bile kendini mimar zannedebiliyor mesela :) (En çok da buna gülüyorum sanırım) Keşke herkes haddini bilebilse de biz de saygı çerçevesinde güzel güzel yaşasak değil mi? Eh biraz uzak ama sadece bireye gösterilen saygı için bile gitmeye değer doğrusu.Günün sonunda bir kaç Avustralya hatırası ile evimize döndük.Bunlardan bir tanesi de oradaki sevdiğimiz bir ablamızın kızının nikah şekeri idi.İlk defa böyle bir nikah şekeri gördüm ve çok hoşuma gitti.Nikah şekeri şeffaf bir kutu içerisine konmuş metal bir şarap tıpası ve badem şekerlerinden oluşturulmuştu.Enteresan geldi ve fotoğrafını da yukarıda sizinle paylaştım.Herkese güzel bir hafta diliyorum pazartesi sendromunu hemencecik atlatmanız dileğiyle...

16 Aralık 2011 Cuma

HAMBAL (hingel)

Evet nihayet bir hafta sonuna daha girdik.Tatilin de verdiği rahatlıkla güzel ve kalabalık bir cuma akşamı geçirmek için annemlerin yolunu tuttuk.Hep beraber anneannem ve dedişle de birlikte bir güzel hambal sefası yaptık.Biraz zararlı bir sefa bu çok sık yapılması tarafımdan tavsiye edilmez :) Patates, hamur ve tereyağı...Zararlı bir üçü bir arada :) Ama benim tereyağını sadece bu yemekte tüketebildiğimi düşünürsek lezzetini siz tahmin edin.Bir de hamarat bir Sivas kadını olan annemin elinden ise hambal tadına doyum olmaz.Zaten ben dışarıda mantı, hambal ve baklava çok fazla tüketmek istemiyorum çünkü anneminkinden daha güzel olmuyor :) (Nasıl bir böbürlenmedir bu!).


Evet hambal Sivas'ın yöresel yemeklerinden bir tanesidir.Bir çok kişi bu yemeği "hingel" ismi ile bilir fakat Sivas da en azından bizim bulunduğumuz yöresinde hambal diye adlandırılır.İçi patatesli bir çeşit mantıdır diyebiliriz aslında.Tarif annemden tabi ki ama yapımı biraz zahmetlidir.Daha önce mantı yapma deneyiminiz var ise bu yemeği de kolaylıkla yapabilirsiniz.Ayrıca mantı gibi ufak ufak sıkılan bir yemek olmadığından mantı kadar da zamanınızı almayacaktır.İşin püf noktası hamurun iyi yoğrulmasında ve hamurun sertliğindedir.Hem mantının hem hambalın hamuru biraz sert olmalıdır yani kulak memesi yumuşaklığını bu tarif için unutalım :) İşte tarifi...

Malzemeler:

Hamuru için:
  • 1 yumurta
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 1kg un
  • Yeteri kadar su
İçi için:
  • 3 adet orta boy patates
  • 1 adet kuru soğan
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 1 yemek kaşığı salça
  • Pul biber
  • Karabiber
  • Tuz
Üzeri için:
  • Tereyağı
Yapılışı: Öncelikle içimizi hazırlayıp bir kenarda soğumaya bırakmalıyız.Bunun için patateslerimizi haşlayalım ve ezerek püre haline getirelim.Daha sonra orta boy bir tavada soğanlarımızı minik minik doğrayıp yağda pembeleşene kadar kavuralım.Soğanlar pembeleşince salçamızı, baharatlarımızı ve tuzumuzu ekleyelim ve bir kaç kere salçayı ezerek karıştıralım ve bu karışımı püre haline getirdiğimiz patateslerimizin üzerine dökelim.Homojen bir karışım elde edene kadar karışımı patateslere iyice yedirelim.Evet içimiz hazır onu bir kenarda soğumaya bırakalım.

Şimdi işin zor kısmı hamurumuzu yapalım.Bütün malzemeleri karıştırıp yoğurmamız gerekiyor fakat hamurumuzun kıvamını ekleyeceğimiz su ile ayarlayalım.Yani karışıma yavaş yavaş su ekleyerek bir yandan hamurunuzu yoğurarak kıvamına bakın.İstediğiniz sertliği yakalayana kadar suyu eklemeye devam edin.Suyu birden çok koyup da hamurunuzu cıvık kıvamda bırakmamalısınız. Hamurun iyice bütünleştiğine ve sert bir hamur olduğuna karar verdiğinizde hamurunuzu bir kaç parçaya bölüp üzerine temiz bir bez örtün. (Evet göz kararı miktarlar biraz can sıkıcıdır fakat işin ustası olmuş ev kadınları genelde göz kararı yaparlar bazı şeyleri.O yüzden su miktarı için ayrı bir çalışma yapıp tam olarak ne kadar su koyduğumuzu ileride yazacağım :).Çünkü ben de hiç hoşlanmam göz kararlarından...). 

Şimdi öncelikle parçalardan bir tanesini alalım ve oklava yardımıyla çok ince olmayacak şekilde açalım.Daha sonra hamurdan parçalar koparmak için bir su bardağını ters çevirerek hamura bastırın ve çevirin.Su bardağınız ağzı kadar olan bu parça gibi hamurunuzun tamamından parçalar çıkartın.Her bir parçanın içine biraz patatesli içten koyun ve yarım ay şeklinde kapatarak uçlarına sıkıca bastırıp kapalı bir hamur elde edin.Bütün parçaları bu şekilde doldurduktan sonra aynı makarna haşlar gibi parçalarımızı kaynayan tuzlu suya atalım ve karıştıralım.Hamur parçalarımızı kaynar suya attığımızda suyun kaynaması duracaktır.Su yeniden kaynamaya başlayana kadar bekleyelim ve kaynamaya başladıktan 2-3 dakika sonra ocağımızın altını kapatalım ve suyu süzelim, hambalımızı geniş bir fırın tepsisine dökelim.Hambalın üzeri için küçük bir tavada tereyağımızı iyice kızdıralım ve tepsideki hambalımızın üzerine bolca gezdirelim ve sıcaklığını kaybetmeden afiyetle yiyelim :)

Not: Bazıları hambalın üzerine aynı mantıda olduğu gibi sarımsaklı yoğurt gezdirip yemektedir fakat bizim için orijinal lezzet budur tercih sizin damak tadınıza kalmış...

10 Aralık 2011 Cumartesi

AYLİN'İN GALETA UNLU SİGARA BÖREĞİ

Yine bir cumartesi ve bizim ofisteki en büyük keyfimiz bir cumartesi kahvaltısı zamanı daha.Cumartesi günü çalışmayı daha keyifli hale getirmek için başvurduğumuz bu yöntem gerçekten çok işe yarıyor.Bugünkü kahvaltı tabağımıza güzellik katan lezzetlerden biri de Aylin'in galeta unlu sigara börekleriydi.Normalde kızartmayı çok sevmem fakat bu börekler galeta ununa bulanarak kızartıldığı için içerisine neredeyse hiç yağ almamıştı ve dışı çıtır içi yumuşacık bir börek olmuştu.Aylin'in lezzetli böreklerinden birini daha tatmış olduk böylece.

 



Malzemeler:
  • 5 yufka
  • 2 yumurta
  • Yarım bardak süt
  • Yarım bardağa yakın sıvı yağ
  • Galeta unu
  • Kızartmak için sıvı yağ
Yapılışı: Bir yufkayı önce artı şeklinde dörde bölün sonra her bir parçayı eşit iki parçaya bölerek toplamda sekiz parça elde edin.Her bir parçanın içine süt, sıvı yağ ve bir yumurtayı karıştırarak elde ettiğiniz karışımdan fırça yardımıyla sürün ve arzunuza göre hazırladığınız içten koyarak sarın.Bu börekte daha önce bohça böreğinde yapılışını anlattığım patatesli içten kullanıldı.Daha sonra sardığınız börekleri önce yumurtaya daha sonra galeta ununa bulayarak iyice kızdırdığınız yağda kızartın.Afiyet olsun...

DERYA'NIN PORTAKALLI KEKİ

Evet kahvaltımızın diğer tadı Derya'nın yaptığı portakallı,cevizli, fındıklı kekti :) Derya bize sabahleyin güzel bir sürpriz yaptı ve akşamdan kardeşiyle birlikte hazırladığı kek elinde çıkageldi.Ben kekte limon ve portakal tadını çok severim çünkü keke güzel bir aroma katarlar, o yüzden bu keki sevdim.Ayrıca kekin fazla yağlı olmaması da hoşuma gitti.Biz üzerine hazır böğürtlen soslarından döktük tavsiye ederim işte tarifi...


Malzemeler:
  • 1.5 su bardağı şeker
  • 4 yumurta
  • Yarım su bardağı sıvı yağ
  • Yarım su bardağı süt
  • 2 su bardağı un
  • Kabartma tozu
  • Vanilya
  • Yarım çay bardağı portakal kabuğu rendesi
  • Fındık ve ceviz parçaları
Yapılışı: Aslında kek tarifinin çok da detaylı anlatacak bir durumu yok sanırım.Hemen hemen çoğu bayan kek yapmıştır.Önce yumurta ve şekeri iyice çırpıyoruz.Daha sonra diğer malzemeleri de ekleyip iyice çırpıyoruz ve margarin ile yağlanmış ve dibine yapışmasın diye az un serpilen kek kalıbına döküyoruz ve 180 derecelik fırınımızda iyice kabarıp içi pişinceye kadar pişiriyoruz afiyet olsun... 

5 Aralık 2011 Pazartesi

YILBAŞI KAPI ÇELENGİ

Yeni bir yıla girmeye sayılı günler kaldı.Uzun bir süredir beklettiğim kapı çelengi yapımını hızlandırdım ve yeni yıla girmeden yılbaşı konseptine uygun güzel bir çelenk hazırlayıp kapımıza astım hemen.Sanırım meslek alışkanlığı önce birkaç deneme yaptım sonra sevgili kocamın da yardımıyla ikimizin de içine en çok sineni yapmaya karar verdik. Biz çok sevdik renkli,sıcacık bir çelenk oldu.


Malzemeler:
  • Nakış halkaları
  • Kablo bağı
  • Silikon tabancası
  • Organze kurdele
  • Çeşitli süsler
Malzemelerin bir kısmını hafta sonu Eminönü'ndeki yılbaşı süsleri satan dükkanlardan aldık.Eğer bu sıralar giderseniz yılbaşından önce birçok dükkanın rengarenk süslerle dolu olduğunu göreceksiniz oradan istediğiniz birçok süsü temin edebilirsiniz.Nakış halkaları ve organze kurdeleyi büyük tuhafiyelerden,kablo bağını ise elektrikçilerden rahatlıkla bulabilirsiniz.Yapım aşamalarını aşağıda aşama aşama anlatmaya çalıştım.
 

1.İki farklı boy nakış halkasını iç içe yerleştirdim.(Nakış halkalarından temin edemezseniz nalburlardan alacağınız tel ile de aynı şeyi yapabilirsiniz).
2.Bu iki halkayı kablo bağları ile dört bir tarafından sabitledim.(Eğer bu bağlardan bulamazsanız sabitleme işlemi için tel veya kalın bir ip kullanabilirsiniz).
3.Yeşil yılbaşı süsünü halkaya sardım.


4.Sardığım yılbaşı süsünü iyice sıkılaştırıp uçlarını bağladım.
5.Kapıya asabilmek için kurdeleden askı yaptım.
6.Kardan adamını silikon tabancası ile yapıştırdım.


7.8.9. Diğer süsleri de silikon tabancası ile yapıştırdım ve çelengimi tamamladım.
Yeni yılda yeni güzellikler yaşamak ve sevdiklerimizle mutlu günler geçirmek dileğiyle...

2 Aralık 2011 Cuma

JÜLYEN SEBZELİ SOTE

Hem ev kadını hem iş kadını olmak...Günümüz modernitesinde bir çok kadının olduğu gibi ben de hem ev kadınıyım hem de iş kadını.Evet birlikte yürütülmesi zor iki meslek ama aynı zamanda artık hayatımızın bir gerekliliği.Hayatı boyunca çok az boş vakti olmuş, iki sene öncesine kadar hala bir yandan üniversitede akademik kariyerinin peşinde koşturup bir yandan da çalışmış birisi olarak kendimi sadece ev kadını olarak düşünemiyorum bile.Sürekli öğrenmek, üretmek ve geliştirmek kanımıza işliyor sanırım sonra da bir şeyler yapmadan boş boş oturunca sanki hayattan kaybediyormuşuz gibi hissediyoruz ve tabi zorluklarını da yaşıyoruz.

Hem ev kadını hem iş kadını olmanın zor yanlarından birisi de sanırım işten eve gelince kısıtlı vakitlerde yemek yapmak.İşte böyle zamanlardan birinde ne yapayım diye düşünürken buzdolabında bir süredir bekleyen ve bozulmasını da istemediğim sebzelerimi kendimce değerlendirmeye karar verdim.Baktım buzdolabında biraz kabak biraz havuç ve hala bitiremediğimiz taze soğanların acil olarak değerlendirilmesi gerekiyor yoksa tazeliklerini kaybedecekler hemen onlarla kendimce bir sote yaptım.Yanına tavuk veya minik köfteler de eklediğinizde güzel bir akşam yemeği olacaktır.



Malzemeler:
  • 2 tane orta boy kabak
  • 3-4 tane orta boy havuç
  • 4-5 dal taze soğan
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • Tuz
Yapılışı: Kabak ve havuçları julyen usulü doğradım.Taze soğanları ise çok minik olmayacak bir şekilde doğradım.Bir teflon tavaya koyduğum yağda önce havuçlarımı beş dakika kadar kavurdum ve biraz yumuşayınca bu sefer kabaklarımı ve taze soğanlarımı ekledim.Bildiğiniz gibi havuçlar kabaklara göre daha zor pişiyor o yüzden önce havuçları bir miktar kavurma ihtiyacı hissettim.Aynı anda koysaydım zavallı kabaklarım erirdi herhalde =) Sebzeleri biraz kavurduktan sonra üzerine tuzunu ekleyip tavamın kapağını kapattım ve sebzelerimin iyice pişmesini bekledim.Sonucu ben sevdim, et yemeklerinizin yanında sunabileceğiniz güzel bir yardımcı yemek olduğunu düşünüyorum afiyet olsun.


29 Kasım 2011 Salı

TON BALIKLI SALATA

Ton balığı... İki yıl öncesine kadar yanına bile yaklaşmadığım bir balıktı.Yemediklerimden oluşan uzun listenin maddelerinden bir tanesiydi bir süre öncesine kadar.Oysa dün akşam kendi kendime böyle bir salata yapmayı tercih ettim.Özellikle son bir yılda yemediklerim listesinde bulunan bir çok yiyeceği yemeye kendimi alıştırdım sanırım, böylece yavaş yavaş bu kara listeyi de azaltmaya başladım.İşte ton balığı da bu listeden çıkanlar arasında yerini aldı.Dün akşam işlerimizden dolayı spora gidemediğimizden midir yoksa akşam üzeri ofiste yediğim minik meyveli tartların verdiği vicdan azabından mıdır bilinmez akşam eve gidince içgüdülerim beni salata yemeye yönlendirdi =) Ben de güzel bir ton balıklı salata hazırlayıp bir dilim kepek ekmeğiyle akşamı atlatmış oldum. 



Malzemeler:
  • Konserve ton balığı
  • Göbek salata
  • Domates
  • Siyah zeytin
  • Bebek mısır
  • Zeytinyağı
  • Limon
  • Tuz
Yapılışı: Salata malzemelerini miktar vererek yazmıyorum çünkü ne oranda kullanacağınız tamamen sizin zevkinize kalmış.Ben öncelikle göbek salatadan ellerimle parçalar kopararak tabağın içine yerleştirdim.Üzerine biraz zeytinyağı ve tuz ekledim.Arkasından ton balığı ile ince doğranmış domatesleri limon suyu ile ayrı bir kapta karıştırdım ve tabaktaki salatanın üzerine yerleştirdim.Salatamı siyah zeytin ve bebek mısır ile süsledim.Ton balıklarının üzerine zaten yağlı oldukları için ekstra yağ dökmeyi tercih etmedim.Afiyet olsun...

23 Kasım 2011 Çarşamba

BOHÇA BÖREĞİ

Yoğun geçen bir iş günü ve biraz sporun arkasından uzun süredir aklımda olan bohça böreğini yazmaya karar verdim.Bohça böreğini annemden öğrenmiştim, çok pratik olduğunu görünce misafirlerime de sık sık yapmaya başladım.Geçen gün ofisten yeni evlenen arkadaşım Aylin'in yavaş yavaş misafirleri gelmeye başlayınca o da çay keyfi için neler yapabileceğini düşünüyordu ve bana bohça böreğinin nasıl katlandığını sormuştu.Ben de en iyisi bir grafik hazırlayayım ve şekil üzerinden anlatayım dedim. 


Bu böreği ben patatesli yapmayı tercih ediyorum.Ama annem bu böreği kıyma ve patatesi karıştırarak yaptığında da çok güzel olduğunu gördük, ben şimdilik patatesli olana göre tarifini yazıyorum size.

Malzemeler:
  • 5 yufka
  • Su
  • Sıvı yağ
İçi için:
  • 6-7 tane orta boy patates
  • 1 yemek kaşığı salça
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • Tuz
  • Kekik
  • Karabiber
Üzeri için:
  • 1 yumurta sarısı
  • Susam
Yapılışı: Öncelikle içi hazırlayıp bir kenara soğumaya bırakalım.Bunun için patatesleri yıkayalım ve tencereye koyup haşlayalım.Haşlanan patatesleri soyalım ve ezip püre haline getirelim.Küçük bir tavada 2 yemek kaşığı sıvı yağı kızdıralım.İçine 1 yemek kaşığı salça ekleyelim.biraz tuz, kekik ve karabiber ekleyerek sosumuzun altını kapatalım.Daha sonra hazırladığımız sosu ezdiğimiz patateslerle iyice karıştıralım.Artık iç malzememiz hazır soğuması için bir kenara koyalım.


Şimdi yukarıda şekilde açıklamaya çalıştığım gibi önce yufkayı tamamen açık bir şekilde serelim.Açık şekildeki yufkanın üzerine 2 yemek kaşığı sıvı yağ ve 2 yemek kaşığı suyu gezdirip fırça yardımı ile yufkanın üst yüzeyinin tamamına yayalım.Sonra şekildeki gibi katlayarak kare hale getirelim.


Kare hale getirdiğimiz yufkayı 4 eşit kareye bölelim.Her bir karenin içine hazırladığımız içten biraz koyalım ve bohça şeklinde katlayalım.(Yani 1 yufkadan 4 adet bohça börek çıkacaktır).Tepsimizi biraz yağlayalım ya da yağlı kağıt sererek hazırlayalım.Hazırladığımız bohça böreğin katlama yeri altta kalacak şekilde tepsiye dizelim.Üzerine yumurta sarısı sürelim ve susamla süsleyip 200 derece fırında üzeri iyice kızarana kadar pişirelim.Benim en sevdiğim böreklerden biridir umarım siz de beğenirsiniz afiyet olsun.

16 Kasım 2011 Çarşamba

HERLE ÇORBASI

Herle çorbası daha doğrusu Sivas herle çorbası bu hafta sonumuzun lezzetlerinden biriydi.Hafta sonu yapmaya karar verdiğimiz hamsi tavanın tadının tek başına çıkmayacağına karar verince hamsileri kaptığımız gibi annemlere gittik.Annem sıcacık bir herle çorbası pişirmişti.Karadeniz'e özgü hamsinin yanında Sivas'ın yöresel çorbası oldukça ilginç bir ikili oluşturdu doğrusu =)

Sanırım bir çok kişi bu çorbayı bilmiyor oysa ki annem bu çorbayı o kadar çok pişiriyor ki benim için klasik çorbalardan biridir çocukluğumdan beri herle çorbası.Açıkçası adının nereden geldiğini bilmiyorum fakat bu çorbanın özelliği tereyağı ve un kullanmaktan geliyor.Tereyağını sevmediğim için benim favori çorbalarımdan değildir fakat tereyağı ile ilgili probleminiz yoksa bu çorbayı eminim beğeneceksiniz.Babamın yıllardır annemin yaptığı çeşit çeşit çorbalar içinde ısrarlı bir şekilde bu çorbayı sevmesine güvenerekten böyle konuşabiliyorum bu arada =)



Malzemeler:
  • 1 çay bardağı yeşil mercimek
  • 6,5 su bardağı su
  • 1 yemek kaşığı pirinç
  • 2-3 yemek kaşığı un
  • 1 küçük kuru soğan
  • 1 patates
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 yemek kaşığı salça
  • Pul biber
  • Nane
  • Tuz
Yapılışı: Yıkanan 1 çay bardağı yeşil mercimek ile 3 su bardağı soğuk su tencereye konulur ve kaynamaya bırakılır.Yaklaşık 10 dakika kaynadıktan sonra mercimeğin kırmızı rengini bırakması için üzerine 2 su bardağı soğuk su eklenir ve çorba tekrar kaynamaya bırakılır.5 dakika daha kaynayan mercimeklerin üzerine 1 yemek kaşığı pirinç ve küp küp doğranan patatesler ilave edilir.Başka bir tarafta 1,5 su bardağı su 2-3 yemek kaşığı un ile iyice çırpılarak kaynayan çorbaya ilave edilir.Küçük bir tavada 1 yemek kaşığı tereyağı ile ince ince doğranmış soğan kavrulur, üzerine salça, pul biber, nane ve tuz eklenerek bir iki defa karıştırılarak tavanın altı kapatılır.Hazırlanan sos kaynayan çorbaya ilave edilip çorba bu şekilde bir 5 dakika kadar daha pişirilir ve hazır olur.Amma karışık bir tarifmiş afiyet olsun =)

1 Kasım 2011 Salı

ERİCA ÇİÇEĞİM

Evimizin yeni bir misafiri var bu hafta...İşte erica yani funda çiçeklerim.Geçen haftaki doğum günümden sonra yeni görüşebildiğim kız kardeşimin doğum günü hediyesi bana bu çiçekler.Benim keven çiçeklerini çok sevdiğimi bilen kardeşim bu çiçekleri ona benzetince işte ablam bunlara bayılır demiş ve almış.Doğruda tahmin etmiş tek kelimeyle bayıldım bu minicik çiçeklere ve hemen ardından küçük bir araştırma yaptım ve kış soğuğuna dayanıklı bu çiçeklerin beni bütün kış bu göz zevkinden mahrum bırakmayacağını öğrenip mutlu oldum..

Evet erica çiçekleri soğuk iklime dayanıklı, fazla su istemeyen bir bitki.Kış bahçeleri için en ideal bitkilerden biri olduğu söyleniyor.3-4 günde bir sulamak yeterliymiş bu çiçekleri (Benim gibi sulama işini pek sevmeyen biri için ideal :)) Ayrıca kurumaya başlayan çiçekleri temizleyince yeni çiçekleri çıkıyormuş hemen, umarım öyle olur.Balkondaki kadifelerim yavaş yavaş solmaya başlamışken salonum için bu çiçeğin gelmesi iyi oldu.Kışın çiçeksiz kalmak istemeyenlere tavsiye ederim...




Not: Evet bu yazıyı paylaştıktan 4 ay sonra kış bitimine yakın erice çiçeğimizle ilgili tecrübemizi de buraya hemen aktarmak istedim.Çiçekler ilk alındığı gibi duruyor =) Hiç temizlememize bile gerek kalmadı çünkü hiç bir çiçeği solmadı.Çiçek 2 ya da 3 günde bir az miktar su ile sulandı ve ekstra besin verilmedi.Buna rağmen sanki bir yapay çiçek edasıyla ericamız olduğu gibi duruyor salonumuzda öylece.Kışın salonunda çiçek olsun isteyip hangi çiçeği alacağını bilemeyenlere kesinlikle tavsiye ederim.

29 Ekim 2011 Cumartesi

CUMHURİYET BAYRAMIMIZ

29 Ekim 2011...Hepimizin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun, bugün Cumhuriyetimizin 88. yılını kutluyoruz.Önce Hakkari'deki 24 şehidimiz, ardından Van depremi.Belki biraz buruk bir bayram ama ulu önder Atatürk'ün 10. Yıl Nutku'nda da değerlendirdiği gibi bugün "en büyük bayram".


Atatürk'ün Cumhuriyetin 10. yılı kutlamaları sırasında çekilen fotoğrafı

Evet hepimizin haberlerde gördüğü gibi bugün kutlamaların yapılmaması için bir genelge yayımlanmış, yürüyüş ve resepsiyonların iptali istenmiş.Bazı şeyleri körü körüne savunmayı sevmiyorum fakat bizim için en büyük bayram olan Cumhuriyet Bayramı'mızın kutlamalarının iptali hayatımda duyduğum en saçma şeylerden bir tanesidir sanırım.Van depreminde ölenler için hepimiz üzüldük, evini yakınlarını kaybedenlerin acısını hepimiz paylaştık.Tek yürek olmak, acıları paylaşmak resmi geçitlere kadar kutlamaları iptal etmekse ben bu anlamdaki tek yürek olmayı kabul etmiyorum.Depremde binaların enkazında insanlar can çekişirken hala kadın programlarında koca arayanların olduğu, yok rüküş olmuşsun yok olmamışsın tartışmalarının yapıldığı bir ülkede acıyı paylaşmak bu ise ben bunu kabul etmiyorum.Cumhuriyet Bayramı bir düğün değil bir kutlamadır.Tamam konser, havai fişek kutlamaları vs. bunlar iptal edilsin fakat resmi geçitlerin iptali neden fazla gelmiştir bunu anlayamıyorum.Özelikle okuduğum bir yorum beni çok üzdü, o yorumu yapan kişi diyor ki; "cumhuriyetimiz bir yere kaçmıyormuş bir kere de kutlamayıverelimmiş". Pes diyorum susuyorum ve şu yukarıdaki mavi gözlere bir daha bakıyorum...Tekrardan hepimizin bayramı kutlu olsun.

19 Ekim 2011 Çarşamba

MEYVE SALATASI

Eğer meyvelerle aranız iyiyse ve hafif güzel bir tatlı arıyorsanız ya da meyveyi çooook seven bir kocanız varsa ona küçük güzel bir sürpriz için meyve salatası güzel bir alternatif.Mevsimine göre kendi kombine edeceğiniz meyvelerle farklı lezzetler yaratmak sizin zevkinize kalmış.Benim tercihim şimdilik muz, kivi ve elma üçlüsü işte sonucu bu...

Malzemeler:
  • 2 adet elma
  • 2 adet muz
  • 3 adet kivi
  • 1 paket krem şanti
  • Süt
Üzeri İçin:
  • Nar
  • Rulokat
Yapılışı: Öncelikle paketin üzerindeki tarife göre krem şantimizi hazırlayalım ve kıvamının oturması için buzdolabına koyalım.Bu arada meyvelerimizin hepsini küçük küçük doğrayalım ve kararmaması için doğrar doğramaz muz ve elmayı limonlu suyun içinde bekletelim.Limonlu sudan çıkardığımız elma ve muzumuzu doğradığımız kivilerle karıştıralım.Daha sonra kup bardağımızın en altına hazırladığımız krem şantiden biraz koyalım.Üzerine meyve karışımımızı kup bardağımız dolana kadar ekleyelim.En son meyve karışımımızın üzerine tekrar biraz krem şanti koyalım, nar ve rulokat ile süsleyelim.Afiyet olsun...

13 Ekim 2011 Perşembe

ORGANİK DOMATESİMİZ

Evetttt artık biz de kendi bitkilerimizi yetiştirmeye başladık.Hem de istemeden, nasıl mı oldu tesadüfen oldu desek çokta yalan olmaz açıkçası.İşte sevgili minik domateslerimiz...



Sevgili kocamın organik toprak yapma çabasıyla bulduğu artık sebzeleri, meyveleri balkondaki bir saksıya atması sonucu bu tatlı domateslere sahip olduk.İlk başta açıkçası pek ilgilenmedim çünkü aklımda anneannemden aldığım kadife tohumlarını ekip onları büyütmek vardı.Yok az su verdin yok çok su verdin karmaşasıyla geçen kısa bir sürenin arkasından mart sonunda diktiğimiz kadifelerimiz kısa bir sürenin arkasından bir bir toprak üstüne filizlerini çıkartmaya başladılar.Buraya kadar her şey beklediğimiz gibi fakat diğer boş saksımızda da kendi kendine bir filiz yetişmeye başlamıştı.Önceleri yabancı ottur diye yine önemsemediğim bu filizin biraz daha büyüyünce domates olduğunu anladık.Kısa bir süre sonra yanında başka bir filiz daha baş gösterdi ki buda bildiğimiz sivri biberlerdi.Yani organik toprak yapalım diye çıktığımız bu yolculuktan elimizde bir domates, bir de biber bitkisiyle geri döndük.Planlı diktiğimiz kadifelerde cabası.

Sağda kadife çiçeklerimiz solda aynı saksıda biten domates ve biberimiz

Bunlarda anneannemin kadife çiçekleri

İşte bu istemeden dikmiş bulunduğumuz domates büyüyüp birde minik bir domates verince mutluluğumuza diyecek yoktu doğrusu.Zannedersin koskoca bir bostanımız var, altı üstü yemyeşil küçücük bir domates.Arkasından diğer domateslerde gelmeye başladı.İlk göz ağrımız olan domatesimiz kızarıp büyüyünce onu pek üzülerek yedik...Marketten kilolarca alınca bu kadar önemli gelmezdi bana, kendi elimizle bir tanecik yetiştirince pek bir kıymetli oluyormuş.Küçük şeylerle mutlu olmak bu olsa gerek... 




14 Mayıs 2011 Cumartesi

MUFFİNLER

Sıranın bende olduğu bir cumartesi kahvaltısında yaptığım muffinlerde sıra.Biraz kolaya kaçtım galiba ama sonuç fena değildi.Muffinlerin karışımını kendim hazırlamadım bunun yerine kolay olması için hazır muffin karışımlarını tercih ettim.


Bim'den daha önceden Farina Bella marka sade muffin karışımlarından almıştım.Tek yaptığım karışımı üzerinde yazan tarife göre hazırlayıp kendi tercihimden dolayı biraz karışıma parça çikolata atmaktı.Sonra da içinden çıkan hazır kek kalıplarına karışımı paylaştırıp fırında çabucak pişirdim.Sonuç fena değildi tabi ki evde yaptığım keklere asla değişmem ama acil durumlar için dolabımın bir köşesinde bu hazır karışımlardan saklıyorum.


AYLİN'İN PATATESLİ GÜL BÖREKLERİ

Uzun bir aradan sonra tekrar yazmaya başladım, kendi yemeklerim dışında ofiste cumartesi günleri yaptığımız en büyük keyfimiz ofis kahvaltılarını da bloğuma eklemeye karar verdim.Bundan birkaç ay önce kızlarla iki haftada bir sırayla birimiz o cumartesi gününün kahvaltısını üstlenmeye karar verdik.Bunlardan bir tanesi de Aylin'in patatesli yumuşacık gül börekleriydi.Tarifi en kısa sürede ekleyeceğim şimdilik fotoğrafları koyuyorum.Ellerine sağlık canım...


23 Şubat 2011 Çarşamba

YALANCI TİRAMİSU

Geçen hafta sonu ofisten kızlar davetlimdi. Onlara sürekli bahsedip durduğum tiramisumu yapmak tabi farz oldu =) Elbette gerçek tiramisu tarifi böyle değil, bizdeki biraz dönüştürülmüş hali ama yine de benim çok severek yediğim tatlılardan biridir beğenmeniz dileğiyle...



Malzemeler:
  • 3 su bardağı süt
  • 3 yemek kaşığı un
  • 3 yemek kaşığı şeker
  • 1 yumurta sarısı
  • 1 paket vanilya
  • 1 paket krem labne peynir
  • Hazır kakaolu pastaban (2 katlı)
  • Eti finger bisküvi
  • Kakao
  • Nescafe
Yapılışı: Tiramisumuza başlarken ilk yapmanız gereken kekimizi ve bisküvilerimizi ıslatmak için sıcak su ile şekeri ve kahvesi bol bir nescafe hazırlamak. Eğer kekiniz çok iyi ıslanmazsa kuru ve lezzeti az olacaktır, bunun için ben yaklaşık 1,5-2 su bardağı kadar nescafe kullanıyorum. Şimdi hazırladığımız nescafenin bir kısmı ile kekimizin 2 katının da iç taraflarını bolca ıslatalım ve muhallebimizi hazırlamaya başlayalım. Muhallebi için küçük bir tencerede süt, un, şeker, yumurta ve vanilyamızı çırpma aletimizle karıştıra karıştıra orta ateşte pişirelim, kaynamaya başladıktan 2-3 dakika sonra tenceremizin altını kapatalım. Muhallebimiz ılıyınca içine labne peynirimizi katıp iyice karıştıralım ve daha fazla soğutmadan ıslattığımız iki katlı kekimizin arasına muhallebimizin yarısını koyalım, daha sonra muhallebinin üzerine bir kat finger bisküvilerimizi dizelim ve bisküvilerimizi de nescafe ile bolca ıslatalım ve üzerine kekin ikinci parçasını yerleştirelim. Kekin üzerine kalan muhallebimizin tamamını yayalım ve muhallebinin üzerinin tamamına çay süzgeci yardımıyla kakao serpiştirelim. Üzerini süslemek zevkinize kalmış. Ben kakaolu fındık toplarını tercih ettim, eğer yaz mevsimi ise siz çilek ve nane yaprağı ile de süsleyebilirsiniz.

Not: Tiramisunuzu minimum 1 gece buzdolabınızda bekletin çok daha lezzetli olduğunu göreceksiniz.

Çok önemli not :) Bloğumda tiramisunun fotoğrafını gören kocamın dırdırı üzerine sonradan bu eklemeyi yapıyorum.Bu tiramisuyu birlikte yapmışmışız,nasıl ben yaptım diye anlatırmışmışım,telif hakları ne olmuşmuş...Tiramisunun üzerinde sevgili kocamın emeği büyüktür duyrulur :)))

24 Ocak 2011 Pazartesi

FIRINDA MÜCVER

Kızartma sevmiyorum, mücveri yağlı olduğu için yemek istemiyorum diyenler için işte güzel bir yemek tarifi daha...Fırında kabak mücver, hafif ama lezzetli bir yemek tarifi...



Malzemeler:
  • 5 adet kabak
  • 2 diş sarımsak
  • 1 orta boy kuru soğan
  • 125 gr beyaz peynir
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 3 yemek kaşığı un
  • 2 yumurta
  • Kaşar peyniri
  • Maydanoz
  • Dereotu
  • Nane
  • Tuz
Üzeri için:
  • Yoğurt
  • Dereotu
Yapılışı: Rendelediğimiz kabakları ve küçük doğradığımız soğanımızı, ince kıyılmış dereotunu, maydanozları ve diğer tüm malzemelerimizi karıştıralım.Daha sonra bu karışımı kare bir borcamın ya da tepsinin içine dökelim.Karışımın üzerini düzelttikten sonra 180 dereceye ayarlayıp önceden ısıttığımız fırınımızda bu güzel karışımı 15 dk kadar pişirelim ve 15 dakikanın sonunda fırını açıp karışımın üzerine rendelediğimiz kaşarı gezdirelim ve karışımı tekrar fırına verip 5 dakika daha pişirelim.Fırında mücverimizi fırından çıkardıktan sonra üzerine yoğurt döküp dereotu ile süsleyerek servis edelim afiyet olsun.


Not: Bu yemek tarifini kendi damak zevkinize göre değiştirebilirsiniz tabi ki.Sarımsak sevmeyenler sarımsağı tamamen tariften çıkarabilir, kuru soğan sevmeyenler ise bunun yerine taze soğan koyabilir.Her ikisini de sevmeyenler ise bu tarife rendelenmiş havuç ekleyerek yemeklerini lezzetlendirebilirler =)